NUMARALI
HADİS-İ ŞERİF:
حَدَّثَنَا
الْحَسَنُ
بْنُ عَلِيٍّ
حَدَّثَنَا
عَبْدُ
الرَّزَّاقِ
أَخْبَرَنَا
مَعْمَرٌ
عَنْ
الزُّهْرِيِّ
بِهَذَا
الْحَدِيثِ
بِمَعْنَاهُ
زَادَ
الزُّهْرِيُّ
وَإِنَّمَا
كَانَ هَذَا
رُخْصَةً لَهُ
خَاصَّةً
فَلَوْ أَنَّ
رَجُلًا
فَعَلَ ذَلِكَ
الْيَوْمَ
لَمْ يَكُنْ
لَهُ بُدٌّ
مِنْ
التَّكْفِيرِ
قَالَ أَبُو
دَاوُد
رَوَاهُ
اللَّيْثُ
بْنُ سَعْدٍ
وَالْأَوْزَاعِيُّ
وَمَنْصُورُ
بْنُ
الْمُعْتَمِرِ
وَعِرَاكُ
بْنُ مَالِكٍ عَلَى
مَعْنَى
ابْنِ
عُيَيْنَةَ
زَادَ فِيهِ
الْأَوْزَاعِيُّ
وَاسْتَغْفِرْ
اللَّهَ
Zührî'den bu (önceki) hadîs
mâ'nâ olarak rivayet edilmiştir. Zührî bu rivâyetde şunu da ilâve etmiştir:
"Bu, (hurmayı kendi
ailesine yedirmesi) sadece o şahsa özel bir ruhsattır. Eğer bugün bir adam öyle
bir şey yapsa, onun için keffâretten kurtuluş yoktur."
Ebû Dâvud dedi ki;
"Bu hadîsi, Leys b. Sa*d, Evzâî, Mansûr b. el-Mu'temir ve Irak b. Mâlik,
îbn Uyeyne'nin (hadîsinin) mânası ile rivayet etmişlerdir. Evzâî, rivayetine
(Hz. Peygamberin); "Ve Allah'dan afv dile" (buyurduğunu) ilave etti.
İzah:
Bundan önceki hadîsin
bu metindeki isnâd ile gelen rivâyetinde, Zührî'nin, hadîsin sonuna kendi
görüşünü belirten bir ilâvede bulunduğu görülmektedir. Zührî bu ilâvesinde;
Rasûlul-lah'ın kendisine gelen kişiye, hurmayı ailesine yedirmesini emredişini,
ondan keffâreti düşürme olarak telâkkî etmiş ve bunun o şahsa Özel bir izin
olduğunu bildirmiştir. Zührî devamla, bugün bir adamın oruç bozması hâlinde
kendisine mutlaka keffâretin gerekli olduğunu söyler.
Zührî'den gelen bu
rivayetin tamamı Beyhâkî'nin Sünen'inde mevcuttur, zührî'nin sözü çıkarılınca,
önceki numarada geçen hadîsle aynı manaya gelen bu rivayeti burada zikretmeye
gerek görmüyoruz.
Münzîrî, Zührî'nin bu
sözü için, "Bu, delîli olmayan bir iddiadır," demiştir.
Hattâbî de bu konuda
şunları söyler: "Bu, Zührî'nin, ne delîl ne de şâhid getiremediği bir
iddiadır. Başkaları da, Hz. Peygamber'in adama hurmayı ailesine yedirmesini
emretmesi halinin mensûh olduğunu söylemişler fakat, onun neshine dâir bir
haber zikretmemişlerdir. Bu konuda benim duyduğum en güzel söz, Ebû Ya'kûb
el-Buveytî'nin şu sözleridir; "Hz. Peygamber'e gelen şahsa, bir köle azâd
etmesi gerekli olmuştu. Bu şahsın köle satın alabilecek gücü olmadığı
anlaşılınca oruç tut, denildi. Oruca gücü yetmeyince, altmış fakir doyurması
emredildi. Yedirecek bir-şey bulamayınca da Hz. Peygamber onun sadaka olarak
vermesi için kendisine birşeyler verilmesini emretti. Bunun üzerine adam,
Medine'de kendisinden daha muhtaç kimsenin olmadığım söyledi. Hz. Peygamber
"sadakanın en efdaii ihtiyatsızlıktan (ihtiyaç fazlasından)
olanıdır" buyurdu ve başkalarına tasadduk edip de kendisini ve ailesini
ihmâl etmesini uygun görmedi. Adam kendisine verilen yiyecekten ailesinin bir
günlük azığı ek-silince, altmış fakire yetmez hale gelmiştir. Böylece o esnada
adamdan keffâret düşmüştür. Adam, imkân buluncaya kadar, keffâret zimmetinde
borç olarak devam eder. Hadîsde, o şahsa keffâretin gerekmediğine dâir bir
işaret mevcut değildir."
Hattâbî'nin naklettiği
bu ifâdelerden anladığımıza göre; Zührfnin "bu ruhsat, o zâtın şahsına
aittir..." şeklindeki sözlerinin delili yoktur. O zât için bir ruhsat da
söz konusu değildir. Hz. Peygamber'e gelen şahıs efendimizin kendisine verdiği
hurmadan-önce, ihtiyaç içinde olan ailesinin o günlük yiyeceklerini vermiş,
dolayısıyla hurma keffârete yetecek meblâğdan düşmüştür. Böylece imkân
bulacağı zamana kadar keffâret ertelenmiştir.
Ebû Davud'un rivayetin
sonuna koyduğu ta'likte, önceki rivayetlerden farklı bir ilâve daha göze
çarpmaktadır. Bu ilâve de, Evzâî'nin rivâye-tindedir. Buna göre, Hz. Peygamber
kendisine gelen zâta, bozduğu orucun keffâret yollarını gösterdikten sonra,
"ve Allah'dan af dile" buyurmuştur. Evzâî'nin bu rivayetinden
anlaşıldığına göre, keffâretler birer cezadır. İfsâd sebebiyle doğan günâhlara
bedel değildirler. Günâhların bağışlanmasına vesile olacak şey tevbedir.
Ebû Davud'un bu
ta'likte işaret ettiği hükmü içeren başka bir rivayet 2393 numarada gelecektir.